20 Haziran 2012 Çarşamba

Rothschild Ailesi


Rothschild Ailesi: Illuminati’nin ve Yeni Dünya Düzeni Gizli İttifakı

1. Sadrazam
 
Firavunun altında yer alan sadrazam ve ruhban sınıfından oluşan piramit modeli bir yapısı olan antik Mısır’daki devlet yapısındaki gibi, bugünün monarşik rejimler otorite sağlamak için çok daha karmaşık bir piramit model kullanmaktadırlar.

Sadrazama sahip olan Mısır firavunu gibi, QE2 (İngiltere Kraliçesi Queen Elisabeth II)’nin da “en güvenilir danışmanı” olan sadrazamı vardır ve ismi de Evelyn Rothschild’dir ve dünyanın ikinci en güçlü zenginidir. Ayni zamanda dünyanın finans merkezi olan City State of London’un lord’udur. Lord Rothschild ve onun gücü, 13 şehir konsülünün temsilciliğinin arkasına gizlenmiştir.

Lord Evelyn Rothschild ne kadar zengin ve güçlüdür? Tarihi olarak Rothschild ailesinin serveti yer altı mahzenlerinde gizlidir. Rothschild’in gizli servetinin kayıtları hiçbir zaman denetlenmemiş ve muhasebeleştirilmemiştir.

Aile tarafından kısıtlanan biyografileri servetlerinin giderek azaldığı yönünde hilelidir. Fakat araştırmacıların tahmini servetleri 500 Trilyon dolar – tüm dünyadaki servetlerin yarısıolduğu yönündedir.

Sayısız şatoları, otelleri, bağları, yarış atları ve egzotik tesislerinin yanında Rothschildler 1800’lerde Routers’i satın aldı. Ardından Routers Associated Press’i satın aldı ki bu yolla seçilmiş yeni hikayeleri gün aşırı tüm dünyaya duyurmaktadır. Menfaatlerini sahibi oldukları 3 ana televizyon ağı kanalıyla korurlar ve medyanın –ki onun da sahibidirler- dikkatini kendilerinden uzak tutarlar.
Son zamanlara kadar, İngiltere Kraliyet Madenleri’nin sahibi ve işleticisiydiler. Bu sayede yine yönettikleri Bank of England’ın da altın acenteliğini sürdürdüler. Günlük cirosu 30-40 milyon ons altın (11 trilyon dolar) olan LBMA –London Bullion Market Association- (Londra Külçe Altın Kurumu) kontrolünü yaptılar. Sadece dönen ticaretin komisyonu sayesinde Rothscildler her hafta milyonlarca dolar kazandılar. Ayrıca dünya piyasasında altının fiyatını da kontrol ederek fiyat iniş çıkışları sayesinde de kar elde ettiler.

Asırlar boyunca, Rothscildler trilyonlarca dolar değerindeki külçe altını yer altı mahzenlerinde sakladılar ve dünya altın üretiminini kontrol ettiler. Dünyanın en büyük petrol şirketi olan Royal Dutch Shell (Bildiğimiz “Shell”) firmasındaki menfaatlerini kontrol ettiler. Düzmece yardım faaliyetleri ve Vatikan’ın ve “Black Nobility”nin servetlerinin yer aldığı gizli hesapların bulunduğu denizaşırı (off-shore) bankacılık faaliyetleri Rothschild Swiss Bank, vakıflar ve holding firmaları aracılığıyla yönettiler.

Her ne kadar Evelyn Rothschild yaşlı ve zararsız bir adam görünümünde olsa da, bu konularda hiç hata yapmadı. Rothschild ve onun ataları; elle seçilmiş devlet başkanları, iflas etmiş menkul kıymet borsaları, haczedilmiş milletler, tezgahlanmış savaşlar, finanse edilmiş katliamlar ve fakirleştirilmiş milyonlarca insan oluşturmuşlardır.
Tek bir ailenin biriktirdiği servet dünyadaki tüm insanların beslenmesine, giyinmesine ve barınmasına yetecek düzeydedir.
Evelyn Rothschild nasıl QE2 (İngiltere kraliçesi Queen Elisabeth II)’nin sadrazamı ve “Black Nobility”nin (Ayrı makalede açıklayacağım kimler olduğunu – KD) “Godfather”i oldu? Doğmacadan. Evelyn Rothschild Mayer Amschel Rothschild’in torununun torununun torununun büyük oğludur ve “godfather”lik silsile yolu ile David de Rothschild’e geçecek.

2. Mayer Amschel Bauer.

Hikayeleri 18. yüzyılda Frankfurt (Almanya) da, Frankfurt-Main isimli taş döşeli sokakta başladı. Mayer Amschel Bauer, Moses Amschel Bauer isimli bir kuyumcu ve tefecinin oğludur. Dükkanının kapısında kırmızı renkli altıgen bir şilt (kalkan) asılıydı. Ne zaman ki Mayer babasının işini devraldı, Bauer olan soyismini Rothschild (Almancada KIRMIZI ŞİLT demektir) olarak değiştirdi. Altıgen kırmızı şilt o dönemin devrimci dünya hareketinin simgesiydi.

Aile biyograficileri Mayer Rothschild’i , ara sıra soylu müşterilerine birkaç madeni para satan ve ailesiyle birlikte dükkanının üzerinde yaşayan fakir bir adam olarak tarif ederler. Aksine, Mayer büyük miktarda altını, değerli madeni parayı (sikke) ve mücevheri evindeki gizli yerlere zulalayan birisiydi.

Bu gizli yerlerden özel birisi de, yer altı tünelinden geçerek kasasına ulaştığı, arka avlusundaki yer altı mahseni idi. Mayer 5 erkek çocuğuna ticaretin sırrını söyledi. Onlar için sadece bir baba değildi. Ayni zamanda efendileri ve işverenleriydi. Onlar için o “Lord Mayer”di.

3. Illuminati’nin ve Yeni Dünya Düzeni Gizli İttifakı’nın doğuşu.

1773’te Mayer 12 tane devrimci kafalı servet sahibini kuyumcu dükkanına davet eder. Birlikte dünya servetini yönetmenin planını formüllendirirler. Yeni Dünya Düzeni’ni yaratmak için gizlice servetlerini çekerek dünya milletlerini iflas ettirme anlaşması yaparlar.

Mayer bağlantılarını kullanarak, Almanya’nın Hesse-Kassel bölgesinin hükümdarı olan Prens Wilhelm IX Landgrave’ı ekibine çeker. Prens Wilhelm, Hesse bölgesi askerlerini eğiterek paralı asker olarak kiralayan soğukkanlı bir tefeci olarak ünlüydü.

Kendisini Avrupanın en zengini yapan kan parası tüccarı olarak meşhurdu Prens Wilhelm. Mayer Rothschild, savaş alanlarında ölen her Hesse’li asker başına komisyon alan birisi olarak Wilhelm’in acenteliğini yapmaya başladı. Oğullarını da, asker kiralayan milletlerden kan parasını tahsil etmekte yardımcı olmaları için Wilhelm’e kiraladı. Savaşlar “kan parası” için iyi olduğundan Wilhelm, aristokrat ilişkilerini kullanarak Danimarka’da ve İngiltere’de savaşları provoke ediyordu.

İngiliz kralı George III, Amerikalı kolonistlerle savaşmak için Mayer Rothschild ve Wilhelm’den Hesse’li askerler kiralar. Amerikalı kolonistler ayni zamanda, okları ve mızrakları ölümcül silahlar karşısında faydasız olan milyonlarca Amerikan yerlisini vurmaktadırlar. İnsanlık tarihinin en kötü soykırımı Nazi Almanyası’nda değil Amerikan topraklarında olmuştur.

1776’da İngiliz ve Hesse’li ordular Amerikan kolonistleriyle savaşmak için Amerika kıyılarına varırlar.
By 1776 British and Hessian troops arrived on American shores, ready to fight the American colonists.
Kolonistler bağımsızlıklarını ve Mayer Rothschild de savaş meydanlarında ölen her Hesse’li asker başına kan-parasını kazanır.

Avrupa’ya dönüşte, Napolyon güçlü ordusu ile Avrupa’nın efendisidir. Ne zaman ki Napolyon ordusuyla Almanya’ya yürümeye başlar, Wilhelm hayatı ve büyük serveti için endişelenmeye başlar. Mayer Rothschild’in eline Hesse’li askerlere ödemesi için 3 milyon dolar verir ve akrabalarının yanına sığınmak üzere Danimarka’ya kaçar.

Mayer Rothschild dünya devrimci ağından bir borsa bahşişi almıştır. Hesse’li askerlere vermek yerine kendi ülkesindeki borsaya yatırır bu 3 milyon doları. Yeni servetiyle Mayer Rothschild, 5 oğlu tarafından yönetilmek üzere Londra, Paris, Napoli, Frankfurt ve Viyana’da olmak üzere 5 tane banka kurar.

1812 senesinin 19’unda Mayer Rothschild 68 yaşında ölür. Bırakacağı mirasın hiçbir zaman yabancıya açıklanmaması, her türlü iş ilişkisinde gizlilik ve merhametsizliğin sürdürülmesi ve aile servetinin aile içinde kalmasını teminen tüm evliliklerin kendi akrabaları ile yapılması talimatlarını vermiştir.
Bütün kardeşler, atalarının dünya devrim rüyasına kendilerini adarlar. Ki bu rüya, bütün dünyayı “Tek Dünya Devleti” eliyle kontrol etmekten ibarettir.

Mayer Rothschild’in en başarılı iki oğlu; Londra bankasını yöneten Nathan ve Paris bankasını yöneten James oldu. Birlikte hikayenin yönünü (yüzünü) değiştirdiler ve tüm Avrupa tarafından tanınan “Demon Kardeşler” oldular. Babaları dünyayı yönetmeleri için onlara detaylı olarak NWO (New World Order) Yeni Dünya Düzeni planını verdi. Adam Weishaupt 1 mayıs 1776 da Rothschild parası ile planı tamamladı ve yazdı. Bu plan geleceğe yönelikti ve bütün NWO üyelerinin gelecek yüzyılda siyasi (politik) pozisyonlara yerleştirilmesini içeriyordu.

Savaşları provoke ederek çıkartan, her iki tarafa silah satarak para kazanan, savaş kredileri ile kar elde eden ve dünya milletlerini Bölen-Zapteden (Divide & Conquer) bir plandı bu. Savaştan, terörden ve kargaşadan dolayı bitmiş insanlık kurtuluş umuduyla derhal Tek Dünya Hakimine ve Tek Dünya Ordusuna boyun eğecektir.

Bu plan toplumsal düşüncenin kontrol edilmesine dayanmaktadır. Bu amaçla ; gazete evlerini, TV ağlarını, basım evlerini ve film şirketlerini satın almak ve hisselerini kontrol etmekten geçer. Sporlar, oyunlar ve alkol kitleleri meşgul etmek için kullanılmalıdır. Kanunlar değişmeli, bankalar tekelleşmeli ve halklar ve milletler itaatkar borç köleleri haline getirilmelidir.

Rothschild finansı ile Adam Weishaupt gizli bir devrimci grup oluşturdu. İsmi ILLUMINATI! . Sadece üstün yetenekli kişilerin cahil kitleleri yönetmeye hakkı olduğuna dair ikna ederek binlerce etkili üye devşirildi. Fransız polisi, Almanyadan Fransaya gitmekte olan bir Illuminati kuryesini sorgulayınca planı açığa çıkardı. Illuminati yeraltına çekilmeye zorlandı. Masonlar arasına sığındılar.

4. Bank of England’ın kontrol altına alınması


Nathan ve James Rothschild , Illuminati planını dünyayı yönetmek için uygulamaya koyacak bir şemayla fikirlerini açıkladılar. Bu yol ayni zamanda onları haksız şekilde zengin edecekti. Kardeşler, Napolyon’un Fransızlar ile İngilizler arasındaki ünlü Waterloo savaşında her iki tarafı da finansal olarak desteklediler.

İngilizlerin zaferini öngörünce, Nathan Rothschild İngiliz ordularının dağılmakta olduğu yalanını yaymaya başlar ve bu sayede İngiliz hükümeti hisselerinin fiyatının düşmesini sağlar. Panikleyen İngiliz yatırımcılar tüm birikimlerini satmayabaşlar ve Nathan Rothschild kelepir fiyata hisseleri satın alır.

Waterloo’dan İngiliz zaferine ilişkin resmi haberler gelmeye başlayınca İngiltere bono piyasası roket misali yükselir ve tabii Nathan Rothschild’in serveti de! Kirli bir baskınla, Demon Kardeşler (Nathan ve James) İngilizleri alt ederek Bank of England’ı kontrolleri altına alırlar.

Heybetli servetlerini teşhir etmek için, müsrifçe bir harcama cümbüşüne düşerler. Malikaneler, modaya uygun kıyafetler alırlar ve sosyetik partiler düzenlerler.

5. Uluslar arası Bankalar ve Çokuluslu Kuruluşlar


1818’e kadar Fransız Hükümet Tahvil piyasaları ile oynayarak Fransız yatırımcılarını soydular. Plana göre, kardeşler bir uluslar arası banka kurdular ve ismini de “M. Rothschild ve Oğulları” koydular. Papa en tanınmış müşterileri oldu. Haçlı seferlerinde binlerce milyonlarca Müslümanı kesen, işkenceden geçiren Katolik kilisesi şimdi Demon Kardeşlerle ticari iş yapmaktaydı.

1823’e kadar papalığın tüm hazinesinin koruyucusu Rothschild’ler oldular ve Katolik kilisesinin tüm parasal işlerini ele aldılar. Öfkeli vatandaşlar Rothschildleri dünya para piyasasını kontrol etmekle suçladılar. Hayatlarından endişe eden Rothschildler tekrar gölgeye çekildiler ve gözlerini genç ABD’ye diktiler. Afişe olmamak için Rothschildler kendilerine iki paravan şirket kurdular. “J.P.Morgan” ve “Kuhn and Loeb.”

1906’ya kadar JP Morgan bankası Amerikan demiryollarının 1/3 ünü ve çelik endüstrisinin %70 ini kontrol etti. Sonunda, 20. yüzyılda aslan payına ulaştı. Ayrıca; ATNT, ITT, General Electric, General Motor ve Du Pond gibi firmalara sahip oldu.

6. Çin ile afyon ticareti

Rothschildler British East Shipping Company haklarını kontrol altına aldılar ve Çin ile yasadışı afyon ticaretine başladılar. Amerikanın New England’lı ailelerine küçük hisseler vermeye başladılar. Russel, Coolidge, DeLeino, Forbes ve Perkins aileleri hızlı yelkenli tekneleriyle gerçekleştirdikleri afyon kaçakçılığı sayesinde inanılmaz zenginleştiler. 1820 de Samuel Russel Perkins’in denizyolu taşıtlarını satın aldı ve ortağı Warren Deleino Jr. ile afyon kaçakçılığına başladı. (Warren DeLeino ABD başkanı Franklin DeLeino Roosvelt’in dedesidir)

İngiltere sonunda Çin’in Hindistandan satın alacağı bir emtia buldu – AFYON! Hindistandan önce birkaç kutu ve sonra binlercesini almaya başladı. Ne zaman ki Çin otoriteleri kaçak afyon ticaretini durdurmayı denediler, İngilizler hücümbotlarının içinde gönderdiler. Yaklaşık 20 yıllık bir çalkantılı dönemin ardından, 1858 deki Tien-Tsin anlaşması ile sadece afyon ticareti serbest kalmadı, ayni zamanda Cin’in uluslar arası ticaret limanlarının tümünü batı kontrolüne almış oldu.

Savaş sonrasında, afyon nerdeyse öncekinden de fazla dökülmeye başladı Çin’e ve imparatorun da bunu durduracak gücü yoktu. 1842’de Nankin Anlaşması olarak anılan afyon işi sayesinde İngilizler Çin’in elinden Honk Kong’u çaldılar. Rothschild’in afyon kaçakçılığındaki ABD’li kolu olan Russel ailesi Skull and Bones (Kuru kafa ve kemikler) kardeşlik örgütünü Yale üniversitesinde kurdu. Amerikanın büyük para aileleri kardeşliğin iç güç çemberini oluştuturlar. Taft, Russel, Schiff, Haremon, Bush, Warburg, Guggenheim, Rochefeller, Stemson, Weighouser, Vanderbild, Goodyear ve Pillsbury aileleri hep S&B üyeleridir.

Bu aileler, Amerikanın büyük para aristokrasisini oluşturmak için nesiller boyu iç evlilikler (üye aileler arasında) yaparlar. S&B üyesi Alfonso Taft oğlu William Taft’ı adeta mancınıkla beyaz sarayın tepesine fırlattı. Başkan Taft’ın 17. Anayasa Değişikliği, büyük sermaye sahiplerinin elle seçilmiş senatörler sayesinde Amerikan senatosunu satın almalarını garantilemiştir. Bugün CIA’nin en etkili üyeleri, ABD hükümeti ve büyük finans adamlarının hepsi Skull & Bones üyeleridir.

Hollywood filmlerinin pek çoğu Illuminati Lehman Brothers, Rothschild acentesi Kuhn and Loeb ve Goldman Sacks’ın sahipliğindedir.
 Alıntıdır

Kutsal Kase'nin Sırrı

Kutsal Kase'nin Sırrı




Nedendir bilinmez, İsa Mesih'i Çarmıh'tan indiren ve onu 'Beşeri' haliyle son gören ve ona dokunan kişi Joseph Arimetea olduğu halde kendisi Katolik Kilisesi tarafından 'Aziz' ilan edilmemiştir. Oysa İsa'yı görmüş ve konuşmuş olduğu varsayılan kişiler bile geçen yüzyıllar içinde Aziz yapılmışlardı. Katolik Kilisesi'nin Index'inde 10.000'den fazla Aziz ve Azize vardır... Benzer şekilde Meryemler'den de sadece ikisi (Bakire ve Mecdelli) Azize ilan edilmişler, diğerleri görmezlikten gelinmiştir.İsa ile aynı dönemde yaşamış olan Gnostiklere göre İsa son nefesini vermeden Arimetea'ya çok gizli bir sır aktarmıştır. Gnostik İnciller'de anlatıldığına göre bu sır İsa'nın kanıyla ilgilidir. Arimetea bu nedenle bir 'Keşke' (Graal) alıp İsa'nın böğründen akmakta olan kanın bir kısmını toplamıştır. Ancka yine aynı kaynaklara göre İsa, Arimetea'ya eşini (Mecdelli Meryem) ve çocuğunu alarak uzak bir ülkeye götürmesini istemiştir. Bunun üzerine Arimetea yanındakilerle birlikte çok uzağa İngiltere'ye gitmiş ve burada ilginçtir ki Evelach ve/veya Mordrains adlı soylular tarafından korunmuştur. Bu kişiler aynı zamanda 'Kase'yi saklamak için bir manastır inşa ettirmişler ve 'Kase'nin bekçisi olarak da Arimetea'nın kayınbiraderi Brons'u 'Baş Gardiyan/Koruyucu' olarak atamışlardır. Bu bekçilik görevi daha sonra Brons'un oğlu Allain'e geçmiş ve bu kişi de Corberic'de bir şatoya saklamıştır Kutsal Kan Kasesi'ni. İşte bu şatodan yetişen Kral Arthur ve Şövalyeleri Kase'ye sahip oldukları için İnsan-Üstü işler yapmışlar ve ilk 'Gizli' Kardeşlik örgütünü kurmuşlardır.Buraya kadar anlatılanlar Kutsal Kase Efsanesi'nin Batı'daki versiyonudur. Oysa bu efsane ilginçtir ki, 12. yy'da İspanya'da/Toledo'da ortaya çıkmıştı ilk kez. Ve şaşırtıcı gelebilir ama İran/Fars kaynaklı bir kitapta yer almıştır. Efsaneyi Batı'ya taşıyanlar ünlü Tapınak Şövalyeleri olmuştu.Muhtemelen XI. yy'ın sonlarında Toledo'ya getirilen bu Farsca efsane, Latince'ye çevrilmiş ve 'Flegitanis' adlı gerçekte var olmayan bir Katolik'e mal edilmişti. Gül ve Haç Kardeşliği gizli örgütünün 'İmparator' statüsündeki Üstadı (1950'lerde) Lewis Harvey Spence'in yaptığı açıklamaya göre kitabın özgün adı Farsça olarak 'Felekedaneh' idi.İşte bu Cabiri geleneği, Ege ve Batı Anadolu'daki en eski ve etkili okült sitematiğiydi. Haçlı seferleri sırasında ve sonrasında Cabiri 'Sırları' (mysteries) Batı'ya Tapınak Şövalyeleri aracılığıyla taşındı. İlkin Gül ve Haç Kardeşliği örgütü bu sırların çoğunluğuna sahipti, sonra bu örgütün üst üyeleri Masonluk'taki 'Spekülatif ve Operatif' Mason Localarını kurdular. Ünlü din adamı ve okült uzmanı Rev. George Oliver'in 'History of İnitiation' adlı kitabında yazdığına göre özellikle Fransız Masonluğu -Büyük Doğu Locası- tam anlamıyla Cabiri geleneğine göre kurulmuş ve yönetilmişti. Cabiri geleneğinin sembolleri beyaz önlük, çekiç ve demir örstür ve bu asli semboller günümüzün Masonları tarafından da kullanılmaktadırlar.

İsa çiçektir, gül ve Haç'tadır

Gül ve Haç Örgütü'ne 20. yüzyılda üye olmuş ya da bağlantı kurmuş en az bir papa bulunur. Bu Papa'yı tanıtmadan önce Gül ve Haç sembolizminin Hıristiyan Ezoterizmindeki (Batınilik, gizli öğreti) yerine bakalım. İsa Çarmıh'a gerildiği zaman hemen ölmemişti. Büyük bir ıstırap çekiyordu. Bunu gören bir asker dayanamayıp mızrağıyla İsa'nın böğrüne bir darbe vurmuştu. Askerin amacı İsa'nın daha fazla acı çekmeden bir an önce ölmesini sağlamaktı. İsa'nın böğründen akan kan, ayaklarından ve ellerinden çivilenmiş olduğu Haç'ın dibine damlamış ve inanca göre İsa'nın kannın damladığı Haç'ın dibinde birdenbire Güller yeşermeye başlamıştı. İşte bu gül ve kan İsa'nın tensel canıydı. İsa bir çiçek olmuş ve açmıştı. Bu olayda kuşkusuz Haç da önemli bir anlama sahipti. Çünkü Haç olmasaydı İsa'nın karnının Gül'e dönüştüğü de bilinemeyecekti.Ama bu anlatım Gül ve Haç konusundaki sayısız söylenceden sadece biri, belki de en çok kabul görmüş olanıdır. Başka değerlendirmeler de vardı. Ünlü Ezoterist Arthur Edward Waite'ın anlattığına göre Gül, İsa'nın kanı olmasının yanı sıra, Haç'ın esrarengiz mesajını iletmek için kullandığı ışıktır. Yine aynı kaynağa göre Gül, Grekçe 'Çiğ Damlası' demektir ve bu haliyle de İsa'nın Hıristiyan Gnostisizmindeki (Rafızilik) sembolüdür. Aynı zamanda Gül, Ortaçağ'daki yazılışıyla RAS (Rose) Kelam demektir ve sayısal değeri itibarıyle de R= 200; O= 75, S= 90 ve Rose= 365'i vermektedir. Bu nedenle günümüzde kullanılan takvim sistemini kuran Papa Gregory tarafından bir YIL'ın 365 gün olması uygun görülmüştür. Böylelikle İsa'nın yılın her gününe damgasını vurması sağlanmıştır. Bu sistematikte İsa yine Çiçek olarak değerlendirilmiştir. Çünkü NAZARETH kentinden geldiği için kendisine Nazarenli İsa denilen Tanrı'nın oğlu, Nazareth, Çiçek anlamına geldiği için böyle anılmıştır. İşte Gül ve Haç Örgütü, Gül'ün ve Haç'ın bu türden olağanüstü ve mucizevi yönlerinin bulunduğuna inanmış şövalyeler tarafından II. yüzyılda Kudis'te kurulmuş ve günümüze kadar çeşitli dünya olaylarına karışarak gelmiştir.



Masonik Misyonerliği

Hıristiyanlıktan gizli örgütler İsa'nın çarmıha gerilişinden sonra, hatta bizzat onunla birlikte vardırlar demek mümkündür. Örneğin Spekülatif Masonlar, İsa'nın ilk mason olduğunu düşünürler. Bunun geçmişi daha önce anlattığım Templar Örgütü'ne dayanır. Ve temelinde Essene diye bilinen küçük bir Yahudi cemaati vardır. Ne olduğu ve kim oldukları tam bilinmeyen bu cemaat, iddialara göre İsa'yı yetiştirmiş ve Yahudi Krallığı'na sahip olmak istemişlerdir. Ve yine inanışa göre çok gizli ve esrarengiz bir Suriyeli cemaat, İsa'nın öldürülmesinden sonra bu sıraları saklamış ve Haçlı Seferleri sırasında Templar Şövalyeleri tarafından korunan bu küçük cemaat, Avrupa'ya kaçırılmıştır. Burada gözlerden uzak olsunlar diye İskoçya'ya yerleştirilmiş ve daha sonra da Avrupa'ya giderek Templar'ın yardımıyla 'Masonik Misyonerliği' başlatmışlardır. Böylece iki akım doğmuştur. Bunlardan biri Meryem'e dayandırılan 'Dul Kadının Oğulları' Örgütü, diğeri de Sufi Masonluğu'dur. Her neyse, konumuz bu olmadığı için bunu geçelim ve gelelim günümüzdeki en gizli ve güçlü Katolik örgütü OPUS DEI'ye.

Papa I. John Paul'u tahta oturtan örgüt

İsviçreli parlamenter ve toplumbilimci Jean Ziegler'in dediğine göre OPUS DEI, kendisiyle komünizm kadar mücadele edilmesi gereken, gizli çalışan aşırı sağcı bir harekettir. Ve işte Polonyalı Kardinal, şair ve aktör Karol Wojytla'yı, Papa II. John Paul olarak Vatikan'daki tahta oturtan bu örgüttür.Karol, Papa seçilince Cizvitlerin başı Peter Pedro Arrupe hemen muhalefete başladı. OPUS DEI tarafından seçtirilen Papa'yı tanımamakla tehdit etti. 1983'e kadar Cizvitler II. John Paul'a karşı muhalefet ettiler. Bu arada Papa'ya suikastlar düzenlendi. Portekiz'de oturan Arrupe'nin taraftarı bir papaz, Papa'yı tahtında otururken bıçakla saldırarak öldürmek istedi. Papa ise OPUS DEI Vatikan'da tüm dizginleri eline alıncaya kadar bekledi. 1983'te Cizvitlere karşı taarruza başladı. Kişisel yetkisini kullanarak Cizvitlere yeni bir önder seçilmesini sağladı. Bu, 54 yaşındaki Hollandalı Cizvit Hans Kolvenbach'dı. Bu seçimde Papa'nın adamı diye bilinen Kolvenbach'ın seçilmesi Cizvitleri yeniden ateşledi. Bu kez doğrudan OPUS DEI'yi, aynen, Katolik Kilisesi'ndeki mason locaları olarak tanımladılar. Buna karşılık Papa da onları Latin Amerika'da Marksistelrele dayanışma halinde olmakla suçladı. Papa bir risale yayınlayarak Marksizm'i kınadı. Cizvitler de buna karşı Papa'nın Latin Amerika'daki kapitalist sömürüyü, adaletsizlikleri ve işkenceleri görmezden gelmekte oludğunu ve yoksulları insan yerine koymadığını vurguladılar. Konu daha sonra insan hakları tartışmalarına geldi. Cizvitler ısrarla insan haklarını savundular. Papa da köşeye sıkışınca Vatikan'ın daima insan haklarından yana olduğunu yayınladığı bir risaleyle tekrarladı. Tartışma büyüdü. Bu arada Papa, tarihte ilk kez olarak doğrudan OPUS DEI üyesi olduğu açıklanmış olan bir gazeteciyi, 48 yaşındaki ABC gazetesinin Roma muhabiri İspanyol asıllı Jaquin Navorro-Valls'ı Vatikan'ın basın sözcüsü yaptı. Böylelikle sadece kardinallere ayrılmış olan böylesine önemli bir göreve tarihte ilk kez din adamı olmayan, laik bir kişi atanmış oldu. Papa, ayrıca, 1984'e kadar Cizvitler tarafından yönetilen Radyo Vatikan'ın başına da laik bir şahsı atamıştı.Gizli Gelenek denildiğinde anlaşılması gereken nedir? İlkin şunu belirtmek gerekiyor: Gizli kavramı (Secret) bu gelenek içinde 'Okült' anlamında kullanılmıştır. Katolik Kilisesi'nin vahşi saldırılarına maruz kalmış olan alşimist, hermetist, okültist ve ezoteristler 'Gizli' anlamına gelen 'Okült' sözcüğünü kullanmaktan çekinmişler ve bunun yerine sır anlamına gelen 'Secret' sözcüğünü kullanmışlardı.Gelenek sözcüğü de benzer şekilde 'Hafifletilmişti'! Burada 'Gelenek' derken toplumda bilinen ve anlaşılan anlamıyla 'Gelenek' kast edilmiyordu; kast edilen 'Kabala' idi. (NOT: Kabala, sözcük anlamıyla gelenek demektir). Öyleyse 'Gizli Gelenek' denildiğinde insanlığın ilk dönemlerinden beri uğraştığı 'Okült' uygulamaları ile daha sonraki yüzyıllarda, özelikle de 11. ve 12. yüzyıllardan itibaren gelişen ve içinde Yahudi Kabalismi'nin de yer aldığı tüm yasaklanmış ilim ve bilgi kümeleri kast ediliyordu. Bu en geniş anlamıyla 'Gelenek' (Tradition) okült örgütlerinin anladığı ve kullandığı 'Bilim'di. Bunun için de Helen, Yahudi, Roma, Antik Mısır, Sümer, Babil, Hint ve Çin 'Geleneklerinden' fuzyon yoluyla taşınmış ögeler vardı. Ancak en güçlü etki Anadolu ve Orta Doğu coğrafyasından gelmişti. Ünlü Baküs, Ceres, Cybele ve Eleusis, Samothrace kültürlerindeki okültik, hermetik, ezoterik, alşimist uygulamalar bir sentez halinde belirli bir tarikat/örgüt tarafından günümüze kadar intikal ettirilmişti. Bu gizli tarikat 'Cabiriler' adıyla tanınmıştı. Başta Heredot ve Çiçero olmak üzere birçok yazar Cabiri Kültürü hakkında uzun tanıtımlar yazmışlardı. Nedir ki ilk kez 1888 yılında bu kültürün tapınağına ve tanrılarının izine ulaşılabilmişti. Thebes'de yapılan kazılarda Cabiri kültürünün tanrılarından biri olan ve Heredot tarafından 'En Güçlü Büyücü' diye tanımlanan Caberios'un heykeli bulunmuştur.Gizli Geleneğin, Yahudi Kabalizmi dahil her yönüyle uğraşan ve sadece soyluların, zenginlerin ve bilim adamlarının üye olabildikleri ilk 'Açık' Gnostik-Hıristiyan tarikat ve locaları 1767'den itibaren peş peşe açılmaya başlandı. Bunlar tamamen Cabiri Geleneğine uygun, en eski kültür ve kült uygulamalarının taşıyıcıları oldukları bilinen özel örgütlerdi. Krallar, başta II. Frederick, Prensler, başta Thurm und Taxis, soylular ve zengnler bu örgütlere üye olmkuşlardı. Bu dört örgüt şunlardır: 1767'de Avusturya'da Habsburg Hanedan'ının himayesinde kurulan, 'The Academy of the Ancients and of the Mysteries'; 1780'de kurulan 'The Knights of the True Light': aynı yıl Almanya'da Rosicrucian'nın üyeleri tarafından kurulan 'The Order of Jerusalem' ve 1783'de Paris'te açılmış olan, 'The Society of the Universal Auora'. Bu tarikat ve localar, tüm Avrupa'da sadece 'Manevi' planda değil, Kilise-Karşıtı tüm faaliyetlerde başrolde yer almışlar ve Gnostik Hıristiyanlığın yerleştirilmesini yemin etmişlerdir. Ünlü Mesmer, İsveç'teki en etkili Kilise'yi kuran Swedenborg, Fransız şifacı St. Martin, ünlü Pasqually, Willermoz ve örneğin geçmişteki Lavatar ve Eckartshausen gibi mistikler de dahil, adları 17, 18, 19, yüzyıllarda ünlenmiş bir çok entelektüel bugünkü kAvrupa Birliği'nin, 'Kültür Mirasına' işte bu tip gizli örgütler aracılığıyla yön vermişlerdir. Bunlardan bazıları bu gizli örgütlere, 6 yaşındayken 'İnisye' edilmişler ve çok gizli, çok özel bilgilerle donatılmışlardı.


Alıntıdır

Tapınak Şovalyeleri

Kurucular dönemin Kudüs Kralı II. Baldwin'in huzuruna çıktılar ve Birinci Haçlı Seferi'nin ardından Kudüs'e akın eden Hıristiyan hacıların mallarını ve canlarını koruma işine talip olduklarını belirttiler. Kral Tapınakçılar'ın ilk "Büyük Üstadı" olan Hugues de Payens'i yakından tanıyordu. Kendilerine büyük destek verdi; aynı zamanda onlara bir zamanlar Süleyman Tapınağı'nın yer aldığı (Mescid-i Aksa'yı da kapsayan) bölgeyi tahsis etti. Büyük İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi'nin Hıttin Savaşı'nın ardından Kudüs'ü geri almasına kadar geçen 70 yıl süresince "Tapınak Tepesi", Tapınakçılar'ın merkezi oldu. Kendilerine "Süleyman Tapınağı" ile bağlantılı bir isim verilmesinin nedeni de işte buydu. Özellikle burasını kendilerine üs olarak belirlemeleriyse rastgele bir seçim değil, bilinçli bir tercihti. Tapınak, Hz. Süleyman'ın gücünün bir simgesiydi; Tapınak'tan geriye kalanlar ise büyük gizler barındırıyordu.

Kurucu şövalyelere göre, bir araya gelmelerinin, diğer bir deyişle bu tarikatı kurmalarının amacı, kutsal toprakların ve Hıristiyan hacıların güvenliğini sağlamaktı. Ancak Tapınakçılar'ın gerçek amacı çok farklıydı.



Tapınakçılar'ın Amacı

O dönemde Kudüs'te Tapınakçılar'dan başka askeri tarikatlar da vardı. Ancak onlar kuruluş amaçlarına uygun işlerle iştigal ediyorlardı. Örneğin Tapınakçılar'la aynı dönemde kurulan ve büyük bir teşkilat olan St. John Şövalyeleri ya da diğer adlarıyla Hospitaler Şövalyeleri örgütü hayır işleri yapıyor, kutsal topraklardaki hastaların ve fakirlerin yardımına koşuyordu. Diğer taraftan, 9 Tapınak şövalyesinin, ilan ettikleri gibi, Hayfa'dan Kudüs'e kadar olan bir bölgeyi kendi başlarına korumaları fiziksel olarak imkansızdı. Tapınakçılar'ın yardımseverlik değil, aksine ekonomik ve siyasi çıkarlar peşinde oldukları açıktı.

Masonluğun en tanınmış isimlerinden biri olan 33. dereceden büyük üstad Albert Pike (1809-1891), masonluğun temel eserlerinden biri kabul edilen Morals and Dogma (Ahlak ve Dogma) adlı kitabında, Tapınakçılar'ın gerçek amacını şöyle açıklamıştır:

"1118'de, aralarında Geoffroi de Saint-Omar ve Hugues de Payens'in bulunduğu, Doğu'daki dokuz haçlı şövalyesi kendilerini dine adadılar ve Photius zamanından beri Roma'nın dinsel otoritesine gizli ya da açık daima düşmanlık gösteren bir Piskoposluk olan Constantinople'nin Patriğinin önünde ant içtiler. Tampliyelerin ilan edilen görevi, kutsal yerleri ziyarete gelen Hıristiyanları korumaktı. Gizli amaçları ise, Ezekiel'in haber verdiği modele uygun olarak Süleyman Mabedi'ni yeniden inşa etmekti... Tapınakçılar, en baştan beri Roma'nın (Papalık) ve onun krallarının egemenliğine karşıydı. Amaçları, zenginlik ve güç elde etmek ve gerekirse savaşarak Kabalistik dogmayı yerleştirmekti."10

Her ikisi de mason olan İngiliz yazarlar Christopher Knight ve Robert Lomas da, The Hiram Key (Hiram Anahtarı) adlı kitaplarında Tapınakçılar'ın kökeni ve amaçlarına yer vermektedirler. Onlar Pike'ın verdiği bilgilere bazı ekler yaparlar. Yazarların tezine göre, Tapınakçılar Kudüs'te bulundukları dönemde gerçekten de büyük bir değişim yaşamışlar, Hıristiyanlık inancı yerine başka öğretiler kabul etmişlerdir. Bunun temelinde ise, Kudüs'teki Süleyman Tapınağı'nda "keşfettikleri bir giz" yatar. Zaten Tapınakçılar'ın Kudüs'teki asıl hedefleri, Süleyman Tapınağı'nın harabelerini araştırmak olmuştur. Yazarlar, Tapınakçılar'ın "Filistin'e giden Hıristiyan hacıları korumak" şeklindeki görüntüsünün sadece bir kılıf olarak kullanıldığını, tarikatın asıl hedefinin çok daha farklı olduğunu şöyle açıklarlar:

"Tapınakçılar'ın kurucularının herhangi bir zaman hacılara koruma sağladıklarına dair hiçbir kanıt yoktur, ama öte yandan Herod Tapınağı'nın (Süleyman Tapınağı'nın yeniden inşa edilmiş hali) yıkıntıları altında yoğun araştırma kazıları yaptıklarına dair son derece ikna edici kanıtlar buluyoruz.

Bu konuda kanıtlar bulan yegane araştırmacılar The Hiram Key kitabının yazarları değildir. Fransız tarihçi Gaetan Delaforge şu benzer yorumu yapmaktadır:

"(Tapınakçılar tarikatını kuran) Dokuz şövalyenin gerçek amacı, Yahudiliğin ve Eski Mısır'ın gizli geleneklerinin özünü içeren kalıntılar ve yazıları bulabilmek için bölgede araştırma yapmaktı. Bu özel görevi yerine getirdiklerine hiç kuşku yoktur

19. yüzyılın sonlarında Kudüs'te arkeolojik bir çalışma yürüten İngiliz Kraliyet araştırmacısı Charles Wilson da, Tapınakçılar'ın Kudüs Tapınağı'nın kalıntılarını araştırmak için oraya gittikleri kanısına varmıştır. Wilson, Tapınak'ın temellerinin altında bazı araştırma ve kazı izlerine rastlamış ve incelemeleri sonucunda bunların Tapınakçılar'a ait araçlar olduğunu belirlemiştir. Söz konusu araçlar halen Tapınakçılar hakkında büyük bir arşive sahip olan İskoçyalı Robert Brydon'un kolleksiyonundadır.

The Hiram Key kitabının yazarları, Tapınakçılar'ın bu araştırmalarının sonuçsuz kalmadığını, bu tarikatın gerçekten de Kudüs'te, "dünya görüşlerini değiştiren" önemli bir şeyler bulduklarını yazmaktadırlar. Pek çok araştırmacı da aynı kanıdadır. Tapınakçılar'ın Hıristiyan bir dünyada doğmalarına, Hıristiyan kökenden gelmelerine rağmen, Hıristiyanlıktan tamamen farklı bir inanca ve felsefeye bağlanmalarına neden olan, onları sapkın ayinlere, kara büyü ritüellerine yönelten bir "kaynak" olmalıdır.



İşte bu kaynak, pek çok tarihçinin ortak görüşüyle, Kabala'dır.

Kabala, kelime anlamıyla "sözlü gelenek" demektir. Ansiklopedilerde veya sözlüklerde, Yahudi dininin mistik, ezoterik (batıni) bir kolu olarak tarif edilir. Bu tanıma göre, Kabala, Tevrat'ın ve diğer Yahudi dini kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğretidir. Ancak konuyu biraz daha yakından incelediğimizde, karşımıza daha farklı gerçekler çıkmaktadır. Bu gerçeklerin bizi ulaştırdığı sonuç ise, Kabala'nın, Yahudiliğin temeli olan Tevrat'tan da önce var olan, Tevrat'ın vahyedilmesinden sonra Yahudiliğin içinde yayılan, "pagan" yani putperest kökenli bir öğreti olduğudur.

www.spatyom.com